Orada, uzakta bir yerde, tanklar, buldozerler evleri yıkıyorlar; çocuklar tanklara taş atıyorlar; çocuklar atılan kurşunlarla ölüyorlar; vücutlarını patlayıcılarla saran insanlar kalabalıkların içine girip çekiyorlar pimi, havaya uçuyor parçalanmış kollar, bacaklar… Biliyoruz bunları…
Gene uzakta bir yerde, ambargodan, ilaçsızlıktan çocuklar ölüyor…
Yakında uçaklar havalanacak, çocukların öldüğü yere bombalar yağacak; nükleer silah ürettiği “tespit edilen” fabrikalar, devrilmek istenen diktatörün sarayları yerle bir edilecek; bombalamanın “yan” sonucu olarak insanlar ölecek… daha önce de ölmüşlerdi… Biliyoruz bunları…
Çok daha yakın bir yerde, 300, 200, 150 milyon aylıklarla insanlar çalışıyorlar; o parayla ev kirası veriyorlar; mutfak ve çocuklarının okul masraflarını ödüyorlar; bir saatlik yoldaki işlerine yürüyerek gidiyorlar, dönerken ısınmak için tahta parçaları topluyorlar; yükleriyle beraber eve dönüyorlar…
Başkaları bu paraları da kazanmadığı için buldukları herşeyi topluyorlar… Bunları da biliyoruz…
Sokağımızda, apartmanımızın girişine geceleri bir çocuk sığınıyor, üşümemek için.. Onu da biliyoruz; çünkü üzerinden atlayarak giriyoruz içeri…
Çok şey biliyoruz…
İkinci durum:
Bir zamanlar tek bir inancımız vardı; ilerleyecektik… İlerlemek için aklımız dışındaki gereksiz şeyleri dar alanlara kapattık; hislerimiz özel alanlarımızın avuntusu oldu. Dışarılarda, “aklımızla” güç kazandık. Farklı güçler kazandık, farklılaştık.
Artık, aklımız yetmiyor… Bize bilmemizi sağlayan akıl yetmiyor. İşe yaramaz diye kenara, tavan arasına, bodrumlara sakladıklarımızı aklımızın yanına ekliyoruz… Hepimizin özel bölmelerimizde sakladıklarımız farklı; bu farklılıklarla çoğullaşıyoruz.
Çok farklıyız…
Üçüncü durum:
Artık olan biteni farklı okuyoruz… Geçmişi de, gereksiz diye özel alanlarımıza kapattıklarımızı da farklı okuyoruz. Geçmişi farklı okuyarak, onu da etkiliyoruz. Dışarıdan ve içeriden derleyip topladıklarımızla ve onları bir araya koyma tarzımızla şimdiye kadar görülmemiş farklılıklar yaratıyoruz.
Geçmişi, bugünü ve geleceği aynı anda yaşıyoruz… Geleneği hem yaşıyoruz, hem değiştiriyoruz. Yepyeni deneyimler yaşıyoruz. Her deneyim başka bir deneyime kaynaklık ediyor. Geleceği bugünde yaşarken, geçmişi de değiştiriyoruz.
Artık sadece “bilmekle” kalmıyoruz. Bildiklerimizi farklılıklarımıza göre hissediyoruz. Farklı hissettiklerimizle, “bilmemizi” yeniden ve farklı kuruyoruz. Apartmanın kapısındaki çocuğun üstünden atlarken, kimimiz ağlıyor, kimimiz üstünü örtüyor, kimimiz bir tekme vuruyor, kimimiz onu görmüyoruz.
Aklımız farklılaşıyor… Yenilik üretiyoruz… Modernlik farklılaşıyor…
… ve teorik tamamlama
Bir okurdan -Umut Türem- çok anlamlı ve sıkı bir sorgulama gelmiş…
“Toplumların geçirdiği her değişim özgül bir modernlik mi? Türkiye’nin modernliği başka mı? Peki ama o zaman adı niye modernlik?
Modernliğin evrensel bir özü olduğu varsayılıyor ve tanıma uygun olarak o özü yakalayan gruplar modernliğe eklemlenmiş oluyorlar. Ama yerellikleri ve kültürel özgüllükleri ile Batı’daki modernlik deneyiminden farklı olduğu için bu deneyimler, farklı bir modernlik oluşturuyorlar.
İyi ama modernliğin özü olduğunu varsaydığımız anda ya da onun evrensel olduğunu düşündüğümüz anda çoğul modernlikler fikrini öldürmüş olmuyor muyuz?
Tersten düşünecek olursak da, farklı kültürlerin ve toplumların dönüşümlerini, her ne kadar çogul olarak adlandırsak da, modernlik olarak tanımladığımız zaman, onları bir bütünün parçası olarak düşünmüş olmuyor muyuz ya da modernliğin özüne referans yapmış olmuyor muyuz, bunu yapıyorken de çoğulluktan bahsetmek mümkün mu…?”
Cevap denemesi:
Dogmatik, her şeyi kontrol edebilecek, anlayabilecek, hasaplayabilcek “akla” dayalı, Avrupa merkezli modernliği evrensel olarak kabul etmiştik. Şimdi bu modernlikle birlikte evrensellik de parçalanıyor… Akıl gibi…
Hâlâ “aklımızı” kullanıyoruz. Akıl lâfı hâlâ var… Ama artık “akıllar” söz konusu. Bugün akıldan bahsedebilmek için, bütün bu akıllardan ve aralarındaki konuşmadan bahsetmek gerekiyor…
Bugün modernliği hâlâ modernlik olarak nitelendirebilmemiz için modernliklerden ve aralarındaki konuşmadan bahsedebilmemiz gerekiyor.
Ya da dünyanın her yerinde yukarıda değindiğim derleme, toplama, bilme, hissetme ve durumlara tepki gösterme “faaliyeti” sürüyor… Ancak “faaliyetler” farklı… Sonuçları farklı…
Ya da “sosyal olarak ezilmişler sınıfından olan çocuk kapının önünde yatarken”, ben tekme vuruyorum, sen üstünü örtüyorsun, üçüncümüz ağlıyor, dördüncümüz içeri alıyor…
Ya da açık uçlu deneyimlerin bütünü modernlik… Her deneyim de modernlik… Dolayısıyla modernliğin artık “özü” yok…
F. Kentel..